Sophia, kendi zekasına sahip ilk robotlardan birisi. Kaynak: vocativ.com
Eğer insanlık uzayda varlığını sürdürme konusunda ciddiyse, bir ayda veya Mars’ta içinde insanların yaşandığı üsler kurmayı hayal ediyorsa, insan-robot ilişkilerini nasıl sorunsuz hale getireceğimizi çözmemiz gerekiyor.
Bu günlerde, en basit görünen robotların bile beyinlerinin işleme şekline müdahale edilemiyor. Evin içerisinde kendi başına gezinen otomatik bir elektrikli süpürge aldığımda, bir kitap okuyacak, bana bir film seyredecek kadar vakit kazandıracağını, ya da çocuklarla daha fazla vakit geçirmeme imkan sağlayacağını düşünmüştüm. Ama işin sonunda iş robot bakıcılığına döndü. Kendimi kabloların toparlamak, kapıları kapatmak, takip edebilsin diye robotun yoluna elektronik yol göstericiler yerleştirmek ve daha da fazlasını yaparken buldum. Sistemin hangi mantığa göre davrandığını anlayamadığımı için robota güvenemiyorum. Sonuçta, eşeğimi sağlam kazığa bağlıyorum ve zamanımı robotun olası ihtiyaçlarını önceden giderebilmek için harcıyorum.
Asıl mesleği uzay ortamı için çözümler üretmek olan bir robot bilimci olarak, aynı sorunların yörüngede de yaşanacağını düşünmeden edemiyorum. Uzay yürüyüşüne çıkmış, uzay gemisinin dışında arızalanmış bir üniteyi tamir etmeye çalışan bir astronot düşünün. Bu görevi yerine getirebilmek için bir çok alet edevata, yedek parçaya ihtiyaç duyacaktır. Otomatik bir uzay aracının bu astronota havada yüzen bir alet kutusu olarak hizmet vereceğini, tamir ve bakım çalışmasını yürüttüğü alanın etrafında uzay boşluğunda dolaşırken ona yakın durup ihtiyaç duyacağı aletleri ve parçaları tutacağını hayal edebiliriz. Bir başka robotun yerlerine konulmadan önce farklı parçaları bir araya getirip, sabitleyeceğini de düşünebiliriz.
Bu yardımcı robotlar, bir sonraki aşamada kendilerine nerede ihtiyaç duyulacağını, asıl işi yapan astronotun ayağına dolanmadan ona ne şekilde yardımcı olabileceğini nasıl bilecekler? Veya astronotlar robotların ihtiyaç duyduğu konuma geçmek üzere gerekli planlamayı yapıp yapmadıklarının nasıl bilecek? Ya bir şeyler beklenmedik bir şekilde serbest kalır veya gevşerse? İnsan olan astronot ve onun yardımcısı olan makineler bu yeni ortaya çıkan durumla baş edebilmek için birbirlerinin ayağına dolaşmadan çalışmayı başarabilecekler mi? Ağırlıksız ortamda kişilerin ve cisimlerin kendilerine yön vermeleri çok zordur. Aynı şekilde üç boyutlu uzayda iki kişinin birbirinin etrafında hareket etmelerine ilişkin dinamikler de genellikle içgüdüseldir.
İnsanlar ve makineler arasında etkili iletişimin nasıl gerçekleşmesi gerektiği, hareketlerin ve amaçların etkileşimi gibi konulara ilişkin sorunlar robot bilimin alanına girmektedir. Eğer robotlardan azami şekilde yararlanmak istiyorsak bu sorunların tamamını çözmemiz gerekiyor.
Karşıdan karşıya geçerken güvende hissetmek
Yeryüzünde bile robotları anlayabilmek ve robot davranışlarını çözümlemek giderek büyüyen bir problem haline gelmiş durumda. Her gün yürüyüş yaptığım Kaliforniya yolunda bile sürekli gidip gelen otomatik araçların test sürüşlerine şahitlik ediyorum. Aklıma gelen ilk soru “Sürücüsüz bir aracın yaya geçidinde durup durmayacığından nasıl emin olabilirim?”. İnsan sürücüler söz konusu olduğunda genellikle aracın sürücüsü ile kurduğum anlık göz temasına ve hareketlerinden edindiğim ipuçlarına bakarak nasıl hareket edebileceğini anlayabiliyorum. Ama görünen o ki yakında bu tür olasılıklar ortadan kalkmış olacak.
Şundan eminim ki, robotlar da bizi anlamakta güçlük çekiyoruz. Daha geçenlerde okuduğum bir makalede, ayaklarını yere koymadan kendini dengede tutan bir bisikletçiyi gördüğünde, durumu algılamayı başaramayan bir sürücüsüz araçtan bahsediliyordu. Araca yüklenen algoritmalar bisikletçinin durur pozisyonda mı olduğunu veya hareket halinde mi olduğunu bir türlü kararlaştıramamıştı.
Mars gezgini Curiosity’nin çektiği öz çekim.
Fotoğraf: NASA/JPL-Caltech/Malin Uzay Bilimleri Sistemleri
Uzayın keşfi ve savunma alanında yürütülen çalışmaları incelediğimizde de benzer problemlerin yaşandığını görebiliyoruz. NASA Mars yüzeyine gönderdiği robot gezginlerin kapasitesinden azami oranda yararlanamıyor. Bu durumun tek nedeni mühendislerin robotları keşfetmek ve incelemek amacıyla tamamen kendi başına bırakırlarsa neler olabileceğinden emin olmamaları. İnsanlar makinelere güvenmediler ve bu sebeple kendi başlarına harekete edebilme yeteneklerini mümkün olduğu kadar kısıtladılar.
Savunma Bakanlığı ise insansız her bir hava aracının kontrolünü sağlayabilmek için 10 veya daha fazla eğitimli personel çalıştırıyor. Sizce bu ortamda çalışan bir insansız hava aracı gerçekten otonom ve bağımsız mıdır? Çalışma için gerçekten insanlara ihtiyaç duyuyor mu, yoksa insanların mı iş görebilmek için ona ihtiyaçları var? Sorun aslında yine insan ve makinenin nasıl etkileşime girdiği ile ilgili.
“Otonom” gerçekte hangi anlama gelmektedir?
“Otonomi” Yunanca aslından üretildiği anlamıyla “kendini yöneten” anlamını taşır. Kriter bu olduğunda hiç bir insanın aslında tek başına otonom olmadığını söyleyebiliriz. Aynı durum robotlar için de geçerlidir. Bugün robotları, tıpkı otomatik elektri süpürgemiz de olduğu gibi, kendi başlarına bağımsız olarak işleyebilen varlıklar olarak görüyoruz. Yine de halen tıpkı bizim gibi evi temiz tutma amacımızda bütün bir aile olarak yürüttüğümüz çalışmaların bir üyesiler.
İnsanların mı İHA’lara ihtiyacı var, İHA’ların mı insanlara?
Fotoğraf: ABD Hava Kuvvetleri | Astsubay Başçavuş C.R.
Eğer gerçekten bizim yerimize değil bizimle birlikte çalışıyorlarsa, o takdirde iletişim ve tabii ki birlikte çalıştığınız niyetleri anlayabilmek anahtar rol oynayacaktır. Pek çok işi tek başına yapabiliriz ama eninde sonunda ekibin geri kalanıyla iletişim kurabiliyor olmamız gerekecektir.
Sorun şu ki, insanlar ve makineler birbirlerini tam olarak anlayamıyorlar ve her biri diğerinin anlamadığı ve henüz ne olduğun öğrenmeye başlamadığı bir dilden konuşuyor.
Gelecekte çözmemiz gereken sorun insanlar ve makineler arasında iki taraflı olarak niyet ve amaçları nasıl ileteceğimizdir. Makineleri anlamayı ve onlara güvenmeyi nasıl öğrenebiliriz? İnsan iş arkadaşlarımızın niyetlerini ve hareketlerini anlamak ve onlara güvenmek bile zaten yeterince zor olsa da en azından göz teması ve vücut dili gibi olguları nasıl yorumlayabileceğimiz konusunda tecrübeye ve ipuçlarına sahibiz. Şimdi de robotların zihnini okuyabilme konusunda yeni yöntemler üretmeli, bir yandan da onları da kendi davranışlarımızı anlayabilecekleri şekilde geliştirmeliyiz.
Belki astronotlara özel olarak yardımcı robotun amacını gösteren özel ekranlar verebiliriz, tıpkı uçağın genel durumunu pilota özetleyen kokpit sistemlerinde olduğu gibi. Ya da bu tür göstergeleri astronotun kaskının camına yansıtabilir, özel anlama sahip önceden kodlanmış seslerle yönetilmesini sağlayabiliriz. Peki bu durumda ne tür ve hangi bilgileri aktarabiliriz ve robotların bunları öğrenmesini nasıl sağlayabiliriz?
Bütün bu sorular yepyeni çalışmalar için yepyeni ve açık bir araştırma alanı olarak ortaya çıkıyor. O heyecan verici hayal bile edemediğimiz keşif çağında, yepyeni bir tür olarak ortaya çıkan robotların, bizi nasıl daha da ileri götürebileceğini anlamak ve bunu sağlayacak yöntemler geliştirme zorundayız.
Yazar : Riccardo Bevilacqua
Görseller: vocativ.com
Tercüme : Melih R. Çalıkoğlu
Kaynak : theconversation.com
Yayın Tarihi : 8 Nisan 2016