top of page

Kırılganlık


Yaşam kırılgandır

USTA

Yaşlı adam bastonuna yaslanmış, kımıldamadan ufku süzüyordu. Gözleriyle kuzeyde sıra dağların ardında ve onların ötesinde bir şeyler görmeye çabalıyor gibiydi. Giderek kuvvetlenen rüzgar beyaz sakallarını ve sicimlerini savurmaya başlamıştı. Burnundan derin bir nefes aldı. İstifini hiç bozmadan görüşünü söyleyiverdi:

- Havalar ısınacak. Bu iyi değil!

Bir adım ötesinde duran gencin meraklı bakışlarla kendisini hayranlıkla seyrettiğini biliyordu. Gençlere bir şeyler aktarabilmek ve söylediği şeyler karşısında duydukları hayret duygusu hoşuna gidiyordu. Şaşırtmayı da oldum olası sevmişti. Hafif bir tebessüm yayıldı yüzüne.

- Tecrübeyle delikanlı, diye cevapladı ihtiyar.

- Bakmayı bilirsen ve tabii ki Ustanı dikkatlice dinlersen, senin de sahip olacağın tecrübeyle,

- Gözünü Derin Vadi’den hiç ayırmadın. Ne gördün orada?

- Görmedim, kokladım. Sen de kokla.

Genç, yüzünü yaşlı adamın baktığı yöne çevirdi. Gözlerini kapattı ve burnundan derin bir nefes çekti.

- Kokuyu aldın mı?

- Tuz kokuyor, Usta.

- Doğru. Tuz kokusunu buraya kuzey rüzgarları taşır. Acıdeniz ısındığında, buharlaşan nem rüzgarlarla Derin Vadi’yi aşar ve Mermer Vadisi’ne iner.

Ustasından yeni bir şeyler öğrenmiş olmanın mutluluğu ve gençliğin getirdiği merakla etrafına bakında genç. Bir saatten kısa bir süre önce iniş yaptıkları tepeden aşağılara akıp giden muhteşem manzaraya bir kez daha hayranlıkla göz gezdirdi. Bulundukları yüksek noktadan Derin Vadi’nin girişi rahatlıkla görülebiliyordu. Her zaman ki gibi vadinin üzeri yoğun bir sis bulutu ile örtülmüştü. Koyu yeşil ormanlarla kaplı vadide yaşadığı söylenen yabaniler geldi aklına. Merak ettiği o kadar çok şey vardı ki? Ama, sürekli sorular sorarak yaşlı bilgeyi kızdırmak da istemiyordu. Kendisini gemledi ve hafifçe etrafında dönerek göz gezdirmeye devam etti.

Başını geldikleri yere, Bereket Kenti’ne doğru çevirdi. Güneydeki Mermer Denizi’nin hemen kenarına kurulu kentin parlak binalarından yansıyan güneş ve bütün kenti korurcasına yükselen, iç içe geçmiş dairelerden oluşan Yücelikler Evi’nin silüetine baktı.

- “Hadi bakalım! Buraya manzara seyretmeye gelmedik. İşlerimiz var” dedi yaşlı adam, genci düşüncelerinden çıkarmak istercesine.

- Hala Dünyayı kurtarmama yardım etmeye kararlısın değil mi? dedi abartarak,

- Evet, Usta. Tabii ki! diye atıldı genç, yaşlı adamın takılmasının farkına varmadan.

- O zaman elini biraz çabuk tut. Daha uğrayacağımız dört tepe daha var. Bu istasyondaki ölçümleri yüklemeyi tamamladıysan diğerlerine geçelim.

Genç adam aldığı komutla birlikte düşüncelerinden sıyrıldı. Bir çırpıda önlerindeki sandığı açarak elini sandğın içindeki yeşil sıvıya daldırdı. Bir iki saniye bekledikten sonra elini çıkardı, parmaklarına bulaşan yeşil sıvıyı ovaladı. Çömeldiği yerden kalkmadan başını Ustasına çevirdi ve elini uzattı. Usta gencin elini iki avucunun arasına aldı. Bir süre bekledikten sonra başını tamam dercesine hafifçe salladı. Ölçüm istasyonunun verilerine artık sahipti. İşi biten yeşil sıvı bir anda kuruyup toza dönüştü. Yaşlı adam avucunu açtı ve tozun rüzgarda uçuşmasını seyretti. Genç adam bilge kişinin yüzüne yayılan tebessümü seyretti. Yaşlılığın giderek koyulaştırdığı mavi renkli yüzüne baktı. Bilgiyi özümzediği her defasında yüzünü aynı mutluluk ifadesi kaplıyordu. Ustasının öğrenmeye olan açlığına imreniyordu.

 

KARAR

Yücelikler Evi’nin geniş salonunun mermer kaplı duvarları nemle kaplıydı. Salon duvarlarının her iki tarafında sıralanan geniş ve dört köşeli cam sütunlar, içlerindeki parlak yeşil sıvıyla loş ve yarı karanlık mekana gizemli bir hava katıyordu. Sütunların arasında boylu boyunca uzanan uzun ve geniş bir havuz yer alıyordu. Havuzun içi de aynı yeşil ve parlak sıvıyla doluydu. Yücelikler Konseyi’nin üyeleri erkenden gelmişler ve çoktan havuzdaki yerlerini almışlardı.

Yaşlı adam aceleyle salondan içeri sessizce süzüldü. Toplantıya geç kalmıştı ve patırtı çıkararak konseyin çalışmasını bölmek istemiyordu. Yine de girişiyle beraber salonda bir sessizlik oldu. Başusta havuzun uzak köşesinden seslendi:

- Hoş geldin. Hepimiz Bilgelik Havuzu’na yapacağın katkıyı özümsemeyi bekliyorduk. Beş Doruk’taki veri toplama işini tamamladığınızı umuyorum.

Başusta konuşurken yaşlı adam da hızlıca sırtındaki etekleri yere dökülen geniş urbadan kurtulmaya çalışıyordu. Havuza girmeden önce gelen bu soru karşısında bir an durakladı. Durumu toparlamak istercesine söze girdi.

- Yücelikler Konseyi’ni geç kalarak rahatsız ettiğim için hem sizden hem yüce üyelerden özür diliyorum, efendim. Beni affedin!

Özrünün kabul edilip, edilmediğini anlamak için havuzda önceden yerlerini almış bilgelerin yaşlı, koyu mavi yüzlerine hızlıca göz attı. Bir cevap beklemeden sözüne devam etti:

- Evet efendim. Beş doruktaki veri toplama işini hallettik. Şimdi bulguları özümsemeniz için paylaşacağım.

Yaşlı adam bir çırpıda ama etrafına rahatsızlık vermemeye çalışan bir özenle vücudunu yeşil sıvının içine bırakıverdi. Geriye doğru yaslandı. Uzun ve ince ellerini sıvının içine sokarak ovuşturmaya başladı. Topladığı verileri hemen paylaşmak istiyordu.

Ellerini yeşil sıvıya sokar sokmaz göz kamaştıran ve yanıp sönen parıltılar çıktı. Konsey üyeleri bir anlığına gözlerini kapadılar ve yeni gelen bilgiyi yüzlerinde mutlu bir ifade eşliğinde özümsediler.

Başusta, kapattığı gözlerini hafifçe araladı. Yüzündeki endişe ifadesini saklama gereği duymadan doğrudan söze girdi:

- Ortalama sıcaklıklar artmaya devam ediyor. Türümüzün ve türdeşlerimizin bu gezegen üzerinde rahatça yaşayabilmesi için katlanabileceğimiz bir sınır var. Bunu hepimiz biliyoruz. Diğer arkadaşımızın havuza aktardığı verileri de bir gözden geçirirseniz, buzların hızla kuzeye doğru çekildiğini anlayabilirsiniz.

Konsey üyeleri gözlerini kırpmadan Başusta’yı dinlemeye devam ettiler.

- Tabii bizim önceliğimiz Mermer vadisi. Atalarımız buralara ilk geldiğinden beri türümüzün ve türdeşlerimizin yaşam sürebileceği bir alana dönüştürüldü ve öylece korundu.

- Eh! Bunu sağlayan yüksek teknolojimiz bildiğiniz gibi. Yoksa kim 100 ışık yılı yolculuk yaptıktan sonra türümüzün ve türdeşlerimizin eleceğini uzaktaki bir gezegenin bilinmezliğinin ellerine teslim eder?

Başusta sözlerine devam etti:

- Gezegenin yaşamamıza imkan vermeyen atmosferini de Mermer vadisi içerisinde kurduğumuz sistemlerle yaşanabilir hale getirdik. Ve o şekilde tutmaya devam etmemiz gerekiyor. Gezegen bizi ne kadar zorlasa da!

Başusta gözlerini tek tek Konsey Üyeleri üzerinde gezdirdi.

- Görüşlerinizi söyleyin bakalım. Karar aşamasına geldik mi? Müdahale edecek miyiz?

Yaşlı adam, başının kenarından sarkan sicimlerini havaya kaldırdı. Başusta başını hafifçe sallayarak söz verdi.

- Konsey olarak son verileri gördünüz. Sıcaklıklar beklenmedik şekilde artmaya başladı. Bunun sebeplerini araştırmak benim değil Görücü’nün işi. Ama şunu söyleyebilirim. Süreç böyle devam ederse bir kaç on yıl içerisinde sıcaklıklar yaşamamızı sürdürmemizi imkansız hale getirecek kadar artmış olacak. O ortamda yaşamın sürdürebilirliği ne kadar mümkün Yaşamcı yorumlasın.

Yaşlı adam bunu söylerken hemen yanında oturan Yaşamcı’nın eline dokunuverdi. En son yapmakta olduğu organik deneyde aklı kalan Yaşamcı dalgın halinden silkinerek söz aldı:

- Açık konuşmam gerekiyor. Sıcaklık ortalamaları 2 derece daha arttığı andan itibaren ne akıllı tür olarak biz, ne de bütün bir uzayı aşarak getirdiğimiz yaşamamızı mümkün kılan destekleyici türdeşlerimizin hayatta kalma olasılığı yok. Teknolojimiz bu yeni ortamda yaşam şartlarını sürdürmeye yetecek mi bilemiyorum.

Teknolojiden bahsedildiğini duyan Yapıcı konuşma gerekliliği hissetti:

- Hepiniz biliyorsunuz ki zaten hassas bir yaşamsal denge kurarak varlığımızı devam ettirebiliyoruz. Bunu da Mermer Denizi’ni sürekli soğuk tutarak sağlıyoruz. Ama üzülerek söylemeliyim ki bunun da bir sınırı var. Eğer denizimizi yeterince soğuk tutamazsak, Mermer Vadisinde kurduğumuz hassas yaşamsal dengeyi devam ettirmemiz imkansız.

Başusta eliyle işaret ederek sözü devraldı:

- Küresel iklime müdahale etmemiz gerekecek diyorsun yani. Doğru mudur?

- Evet, Usta! Ne yazık ki!

- Küresel sıcaklıkları düşürmek yaşam alanımız üzerindeki baskıyı ortadan kaldırır. En azından bir kaç bin yıl bizi rahatlatır. Havuza attığın verilerden anladığım kadarıyla düzeltici makineler hazır görünüyor. Yorumlar mısın?

- Kuzeydeki Buz Kıtası’na gönderdiğimiz ekiplerin son raporlarını havuzdan özümsediniz. Gördüğünüz gibi 12 düzelticinin tamamı ve ana düzeltici konumlandırılmış ve çalışmaya hazır hale getirilmiş durumda.

Yaşamcı aniden sicimlerini doğrulttu ve önemli bir katkı yapmak için sözü devraldı:

- Ben de şunu söylemeliyim ki, iklime yapacağımız küresel müdahale, sıcaklıkları belirgin bir şekilde düşürecek ama bu ev sahibi yaşam üzerinde kalıcı bir etki yapmayacak.

- Akıllı türlerin durumu ne olacak? diye sordu Başusta.

- Akıllı türler iklim değişimine hassas. Bildiğiniz gibi iki türden birisi artan sıcaklıklarla beraber yavaş yavaş ortadan kalktı. Ancak diğer akıllı türün uyum sağlama becerisi çok yüksek. Büyük bir sorun olacağını zannetmiyorum. Özellikle Acıdeniz’in sahillerinde ve Derin Vadi’de yaşayanlar, bizleri uzun zamandır gözlüyor ve çok az ve kısıtlı temas kurmamıza rağmen kültürel gelişim gösteriyorlar.

Toplumdan sorumlu Aktarıcı söze girdi:

- Bu konuda haklısın! Yaşam süreleri çok kısa, bizimkinin onda biri ve bilgiyi özümseme konusunda kısıtlı kapasiteleri var. Buna rağmen ürettikleri bilgiyi saklamak ve aktarmak için yeni yöntemler geliştirdiler. Şarkılar söylüyor, duvarlara imgeler çiziyorlar.

- “Toplantımızın konusu türümüzün ve türdeşlerimizin hayatta kalması, yabanilerin iklimsel düzeltme sürecini sorunsuz atlatacağı anlaşılıyor. Toplantıyı burada kapatalım.” diyerek konuşmayı böldü Başusta.

Havuzun kenarına dizilmiş konsey üyeleri hafifçe doğruldular ve kararı dinlemek için başlarını Başusta’ya doğru çevirdiler.

- Karar verilmiştir. Müdahaleyi yapıyoruz. dedi

Yaşlı adama dönerek sözlerini tamamladı.

- Düzelticileri siz devreye sokacaksınız. Çırağını da al ve hemen yola çık.

 

YIKIM

- Böyle olmamalıydı! Böyle olmamalıydı!

Genç histeriye tutulmuşçasına bir ileri bir geri yürüyor, sürekli aynı sözleri tekrarlıyordu. Gençliğini gösteren doygun mavi yüzünün rengi atmış, neredeyse gök mavisi kadar açılmıştı.

Daha iki hafta önce ölçüm yapmak için uğradıkları tepelerin üzerindeydiler. Genç öyle bir dehşete kapılmıştı ki iki adım ötedeki Ustası’nın durumunu görecek hali yoktu.

Usta, bulunduğu yüksek noktadan olanı biteni apaçık bir şekilde görebiliyordu. Acı dolu, ümitsiz bir feryadı andırırcasına konuştu:

- Kendine gel çırak! Olanları geri almak mümkün değil. Kendine gel!

Genç, Usta’nın sesiyle bir anlığına durakladı. Dehşetten elleri titriyordu. Ustasına doğru çekingen bir bakış attı. Durduğu kayanın doğal bir parçasıymışçasına sakin ve hareketsizce olanı biteni seyrediyordu. Usta’nın hemen arkasında, uzakta Derin Vadi tarafında bir zamanlar sükunet içinde salınan sis tabakasının hareketlindiğini, savrulduğunu, kuşların çılgınlar gibi sık ormanların arasından fırlayarak gökyüzünde kara bulutların oluşturduklarını görebiliyordu.

Bir hamlede Usta’nın dizlerine kapaklandı.

- Bütün bunların sorumlusu benim. Ben! Ben!

Yaşlı adam kızgındı aslında. Yine de bu aşamadan sonra kızgın olmanın bile bir anlamı olmadığını bilecek kadar tecrübe sahibiydi.

- Orada söylediklerimden dışarı çıkmaman lazımdı.

- Merakıma yenildim. Göz göze gelmek, iki farklı akıllı tür olarak birbirimizi fark edebileceğimizi görmek, anlaşmak, temas kurmak istedim.

- Yabanilerle temasa geçilmesi ile ilgili sıkı kurallarımız vardı. Bunları biliyordun. Mermer vadisi dışında özel yalıtımlı elbiseler giyiyor olmamızın sebebi bu gezegenin atmosferinin zararlı etkilerinden korunmak. Giydiğimiz elbiselerin bedenimizi, kaskların yüzümüzü göstermiyor olmasının başka bir sebebi var.

- Kuralı biliyordum. Ama sebebi bana anlatılmamıştı. Neden? diye hayıflandı genç.

- Artık bunları konuşmanın bir anlamı yok biliyorsun. Yine de söyleyeyim. Yabaniler akıllı bir tür olmalarına rağmen bizden fiziksel olarak çok farklılar. Onları sen de gördün. Kısa boylu, tüylü ve beyaz tenliler. Biz ise masmavi, uzun yaratıklarız. Eğer onlara olduğumuz gibi görünsek bizden korkar ve aşırı tepkiler gösterirlerdi. Koruyucu elbisemizin ve kaskımız ardında kendilerine benzeyen bir şey olduğunu hayal ediyorlardı. Sen yüzünü gösterene kadar tabi!

Yaşlı adam kendi kendine kızdı. Her şeyin yok olduğu böyle bir anda hala çırağını eğitme, ona bilgi aktarma kaygısındaydı.”Ne anlamı var ki?” diye içinden geçirdi. Yine de sözünü tamamlamadan edemedi.

- Ana düzeltici cihazın olduğu mağaraya bir yabani kabilesinin taşınacağını bilemezdik.

- Evet ama her şey onlara yüzümü gösterdikten sonra oldu. Çıldırmış gibiydiler. İlkel silahları ile bize saldırdıklarında korktum ama yine de kötü bir şeyler yapacak güçte olduklarını hiç zannetmiyordum.

- O basit silahlarla yeni devreye soktuğumuz düzelticiyi bozacakları, küresel iklimi soğutmak yerine aniden buzları eritecek kadar ısınmasına sebep olacağını bilemezdin.

Tam o esnada yeri titreten bir gümbürtü duyuldu. Ses Derin Vadi yönünden geliyordu.

- Acıdeniz taşıyor. Duyduğun Derin Vadi’yi yırtarak gelen suyun sesi.

Genç, gözlerinden yaşlar akarken yaşlı adamın yanına çöktü.

- Artık geri dönüş yok. Dalgalar binlerce yıllık kolonimizi yutacak. Bu kadar muhteşem ama bu kadar acı bir son seyretmek zorunda kalacağımı bilmezdim.

Dev dalgalar üzerinde durdukları tepenin eteklerini yırtarak Bereket Kenti’ne doğru yol alırken, çaresizce arkasından bakakalırlar. Yaşlı adam gözünü felaket manzarasından ayırmadan mırıldandı:

- Bilgi suyunu saklama kaplarına koy! Geriye bizden bir şeyler kalsın.

 

KEŞİF

Büyük Ada’da bir mağara bulunduğu söylendiğinde çok önemsememişti. Ama gözleri karanlığa alıştığı andan itibaren bu derin mağarada bir farklılık olduğunu hissedebiliyordu. Kayalar doğal olamayacak kadar düz açılar ve keskin köşelere sahipti. Tıpkı birileri tarafından özenle traşlanmış gibi.

“Bir tür anıt mezar mı, acaba?” diye aklından geçirdi. Gerçi ne duvarlarda, ne de taşların üzerinde hiç bir simge yoktu. Köşedeki çıkıntıya gözleri takıldı. Üzerinde bir kapak mı vardı? Yoksa gözlerimi onu yanıltıyordu.

Heyecanla mağaranın karanlık köşesine doğru ilerledi. Yarım metre genişliğindeki kalın mermeri kenara çekmek için yüklendi. Kapak zorluk çıkarmadan kaydı.

Gözlerine inanmıyordu. Açılan haznenin içinde cam bir kutu daha duruyordu. Elini uzattı ve ne bulduğunu anlayabilmek için kutuyu kaskındaki lambadan çıkan ışığa doğru tuttu. Yeşil parlak bir sıvı görünüyordu. Tam o anda dışarıdan seslenen arkadaşının sesini duydu.

- Hey! Ne buldun bakalım!

- Bir saniye, şimdi söyleyeceğim.

Kutunun kapağını kolayca açtı ve parmağını merakla sıvıya batırdı.

Bir anda gözlerinde şimşekler çaktı. Sanki birisi başına binlerce volt elektrik veriyordu. Vücudu istemsizce sarsılmaya başladı.

Dışarıdaki arkadaşı merakla tekrar seslendi.

- E! hadi ama. Bir ses ver hele.

Adam sözünü tamamlayamadan içeriden arkadaşının çığlığı yükseldi. Endişeyle içeri doğru atılıyordu ki, bir anda arkadaşının silüetini gördü.

- Ali! diye seslenmeye kalmadan çarpışmanın etkisiyle bir köşeye savruldu.

Düştüğü yerden çığlıklar içinde koşarak dışarıya fırlayan arkadaşının sesini duyabiliyordu.

- Mavi adamlar! Mavi adamlar!

SON

19 görüntüleme
bottom of page