top of page

Dil düşünceyi şekillendirir mi?


İki dil gerçekten iki insanmış.İkinci bir dil konuşmak dünyaya bakış açınızı değiştirebilir. @uzakevrenler

EYEEM/ISTOCKPHOTO

Hırsız nereye gitti? Soruyu Almanca sorarsanız daha doğru bir cevap alabilirsiniz. Peki nasıl kayboldu? Bu aşamada İngilizce'ye geçmek isteyebilirsiniz. En son yapılan araştırmaya göre iki dil bilenler hareketlere ve sonuçlarına farklı önem veriyor ve bu durum onların dünya hakkında düşününce tarzlarına etki ediyor. Aynı araştırmada ortaya çıkan bir başka bulgu da düşünce yapılarının daha esnek olabilmesi sebebiyle iki dil bilenlerin iki farklı dünya görüşüne ait en iyi yönleri derleyebildiklerini gösteriyor.

Algı bilimciler ana dilin nasıl düşündüğünüzü etkileyip etkilemediği konusunu 1940'lardan beri tartışıyorlar. Bu yöndeki tartışma son yıllarda yeniden canlanmış görünüyor. Bu bağlamda giderek artan sayıda araştırma sonucunda dillerin, konuşanlarını çevremizdeki dünyaya ait farklı yönlere ve boyutlara odaklamakta olduğuna ilişkin önermelerde bulunuyor. Örneğin anadili Rusça olanların mavinin farklı tonlarını ayırdetme konusunda daha hızlı oluyorlar. Benzer bir şekilde Japonca konuşanlar cisimleri şekillerine göre değil yapıldıkları maddeye göre sınıflandırma eğiliminde iken Koreliler cisimlerin ne kadar sıkı bir şekilde bir araya getirildiklerine odaklandıkları görüldü. Yine de şüpheciler bu tür sonuçların laboratuvar ortamında elde edildiği veya en iyi ifade ile dilden bağımsız olarak konuşmacılar arasındaki kültürel farklılıklardan kaynaklandığına ilişkin karşı argümanlar geliştiriyor.

Yeni araştırmada ise bilim adamları tek dil bilenler yerine birden fazla dil konuşanlara odaklanmayı tercih ettiler. "Çok dillileri araştırarak artık klasik haline gelen tartışmayı alıp tamamen tersine çeviriyoruz" diyor İngiltere'de yer alan Lancaster Üniversitesi araştırmacılarından psikodilbilimci Panos Athanasopoulos. "Farklı dil konuşan insanların farklı birer düşünce yapısına sahip olup olmadıklarına odaklanmak yerine, bir insanda aynı anda birden fazla düşünce yapısının var olup olamayacığını araştırdık" diye de ekliyor.

Athanasopoulos ve arkadaşları özellikle Almanca ve İngilizce konuşanların olaylara karşı nasıl davrandıkları ile ilgileniyorlardı. İngilizce "Bermuda'ya yolculuk ediyordum ve Elvis'i gördüm" ve bundan farklı olan "Bermuda'ya yolculuk ettim ve Elvis'i gördüm" gibizaman içerisinde durum oluşturan hareketlerle ilgilifarklı gramatik araç setlerine sahip. Bu farklılığın bulunmamasından dolayı Almanca konuşanlar daha çok olayın başlangıcı, ortası ve sonuna ilişkin konulara odaklanıyorlar. İngilizce konuşanlar ise olayın uç noktalarını sıklıkla bir kenara bırakıp, doğrudan harekete odaklanmayı tercih ediyorlar. Dolayısıyla aynı olaya bakan Almanca konuşan bir kişi daha ziyade "Bir adam evi terk ediyor ve dükkana yürüyor" derken İngilizce konuşan bir kişi sadece harekete odaklanarak "Adam yürüyor." diyebiliyor.

Yeni araştırma diller arasındaki farklılıkların olaylara bakışını etkilediğini gösteriyor.Athanasopoulos ve ekibi her iki dilden kendi anadilini konuşan 15'er kişiye insanları yürürken, bisiklete binerken, koşarken ve araba sürerken gösteren bir dizi video kaydı seyretmelerini istediler. Her üç video setinde de, araştırmacılar deneye katılanlardan gördükleri bir sahnenin belirli bir amacı olan bir sahneyi mi (bir kadın yolda park ettiği arabasına doğru yürürken), açık seçik amaç odaklı bir sahne mi (bir kadın binadan içeri giriyor) yoksa hiç amacı olmayan (bir kadın patikada yürüyor) bir sahneyi mi sergilediğine ilişkin bir tanımlama yapmaları istendi. Almanca konuşanların belirsiz amaçlı sahneleri denemelerin ortalama % 40'ında belirli bir amaç içerecek şekilde tanımladıkları görüldü. Aynı durum İngilizce konuşanlarda % 25 seviyesinde kaldı. Aradaki bu fark Almanca konuşanların daha büyük bir ihtimalle insanların davranışlarının olası sonuçlarına odaklandıklarını, İngilizce konuşanların ise hareketin doğrudan kendisine odaklandıklarını göstermektedir.

Öte yandan birden fazla dil konuşanlar ise bu iki farklı bakış açısı arasında zihinlerinde en aktif olan dile göre geçiş yapabiliyorlar. Araştırmacılar İngilizcesi iyi olan 15 Alman üzerinde yaptıkları gözlemde, yalnızca Almanca bilen Almanlar kadar hedef odaklı olabildiklerini fark ettiler. Ancak benzer şekilde Almanca konuşabilen 15 İngiliz üzerinde yapılan testlerde onların da tıpkı yabancı dil bilmeyen İngilizler gibi hareket odaklı olduklarını gözlemlediler. Bu farklılık kültürün bir etkisi olarak da görülebilir, ancak ikinci bir deney iki dil bilenlerin günlük yaşamda gerektiğinde kolayca dil değiştirebildikleri kadar hızlı bir biçimde bakış açılarını da değiştirebildiklerini gösterdi.

Almanca ve İngilizce dillerine sahip 30 çok dil bilen kişiden oluşan bir grup üzerinde yapılan testlerde, yukarıda bahsedilen video-eşleştirme görevini yetiren getirdikleri esnada bir seri sayıyı Almanca ve İngilizce tekrarlamalarını isteyerek belirli bir anda bir tek dili meşgul tutmaya çalıştılar. Dillerden birini yüksek sesle tekrar ettirerek meşgul etmenin, otomatik olarak diğer dilin etkisini öne çıkardığını gördüler. Bu yolla İngilizceyi bloke ettiklerinde, deneklerin tipik bir Alman gibi davranmaya başladıklarını ve bir amacı olmadan yürüyen kadın videosu gibi hedefi belirsiz videoyu daha fazla hedef odaklı okumaya çalıştıklarını tespit ettiler. Bunun aksine Almanca'yı bloke ettiklerinde, iki dilli dinekler İngilizce konuşanlar gibi davranarak amacı belirsiz görünen vve açık uçlu tanımlamalar yapmaya meylettiklerini fark ettiler. Araştırmacılar, deneyin yarısında dikkat dağıtmak için kullandıkları sayı dizinlerini aniden diğer dile aktardıklarında, deneklerin odağının anında hedeften harekete ve sürece kaydığını gözlemlediler.

Sonuçlar, ikinci bir dilin algıyı betimlemede ve çerçevelemede bilinçsiz ama önemli bir rol oynayabileceğini gösteriyor. Yazarlar Psikolojik Bilim'de bu ay yayınlanan yazılarında gözlemlerini şöyle sonuçlandırıyorlar. "Farklı bir dile daha sahip olursanız, dünyaya ait alternatif bir bakış açısına daha sahip olursunuz. Athanasopoulos bu durumu "Müziği tek bir hoparlörden de dinleyebilirsiniz veya stereo olarak iki hoparlörden de .... Dille ilgili durumda buna benziyor" diyerek betimliyor.

Çalışma ile bağlantısı bulunmayan Atlanta Emory Üniversitesi'nden algıbilimci PhilipWolff ise çalışmayı "Bu çok önemli bir ilerleme" şeklinde yorumluyor. "Eğer iki dil konuşabiliyorsanız, iki farklı bakış açısı kullanabilir ve bunlar arasında ileri ve geri hareket edebilirsiniz. Bu daha önce gösterilmemişti." diye de ekliyor.

Fakat dilin düşünme biçimimizde merkezi bir rolü olduğu iddiasına uzak duran araştırmacılar bu konuda şüpheci kalmaya devam edecekler gibi görünüyor. Pensilvanya Bethlehem Lehigh Üniversitesinden algısal psikolog Barbara Malt yapay laboratuvar ortamlarının normal yaşamın aksine bireylerin dil becerilerine daha fazla yaslanmalarına sebep olabileceğini söylüyor. "Gerçek yaşam şartlarına bir hareketin sürekliliğine dikkat etmek için sebepler bulabileceğim gibi, hareketin sonucuna odaklanmak için de sebepler bulabilirim" diyor ve ekliyor "Bunu yapabilmek için iki dil bilmem gerektiği konusunda her hangi bir şart bilmiyorum .... Bu dünyaya bakarken kullandığım gözlüklerin dil olduğu anlamına da gelmiyor."

 

Yazan : Nicholas Weiler

Tercüme: Melih R. Çalıkoğlu

Kaynak : Science.com

İlk Yayın Tarihi: 17 Mart 2015

 

77 görüntüleme
bottom of page