6500 yıl önce tarih öncesi İsrail’de yaşayan toplumların demografisini ve kültürünü kökünden değiştiren Anadolulu göçmenlerin hikayesi. @uzakevrenler #popülerbilim #dna #tarih #insan #göçmenler
Bu kemik kutuları - insan kalıntılarının konulduğu - Kalkolitik döneme ait ve Kuzey İsrail’deki Peqi’in mağarasında bulundular. Kaynak: Mariana Salzberger/ İsrail Antik Dönem Kuruluşuna aittir.
Bundan binlerce yıl önce, günümüz İran’ı ve Türkiye’sinden gelen insanlardan oluşan topluluklar bugünkü kuzey İsrail bölgesine göç ettiler. Yeni gelenler, o zamanlar yeni yeni ortaya çıkan kültür üzerinde belirgin bir etki bıraktılar.
Sadece kendi kültürel uygulamalarını ve geleneklerini getirmediler, aynı zamanda bölgede önceden yaşayan toplulukları yep yeni genlerle -örneğin gözlerin mavi olmasını sağlayan mutasyon- tanıştırdılar.
Tarihin bilinmeyenleri arasında kaybolup giden bu göç hareketini İsrail’de bir mağarada buldukları insan iskeletlerinden elde ettikleri DNA’ları inceleyen arkeologlar ortaya çıkardılar. Bu küçük ülkenin kuzeyinde yer alan kazı alanı, ortalama olarak 6500 yıl öncesine kadar tarihlenebilen 600’den fazla insanın kalıntılarını barındırıyor.
Mağarada korunan iskeletlerden elde edilen DNA gösteriyor ki burada gömülü olan kişiler bu bölgede tarih eski dönemlerinden beri yaşadığı bilinen insanlardan genetik olarak apayrılar. Bu genetik farklılıklar bu mağarada gömülü olan kişilerin komşu bölgeler olan Anadolu yani günümüz Türkiye’si ile Zağros Dağları yani günümüz İran’ında yaşamış olan insanlarla benzeştiklerini gösteriyor.
O zamanlar Galile olarak adlandırılan antik İsrail güney Levant adı verilen ve günümüzdeki Doğu Akdeniz ülkelerini içine alan daha geniş bir bölgenin bir parçası. Güney Levant’ın M.Ö. 4500 ve M.Ö 3800 yılları arasındaki dönem belirgin bir kültürel değişim yaşadığı, yerleşim yerlerinin daha kalabalık olduğu, halk içinde sergilenen törenlerin arttığı ve cenazelerin kemiklerinin konulduğu kemik kutularının kullanılmaya başladığı bir dönem olduğu zaten biliniyordu.
Yine de bazı uzmanlar bu kültürel değişimi güney Levant’ta zaten yaşayan yerli halkların kendi kendine gerçekleştirdiğini savunuyorlardı. Ancak bu son araştırmayı yapan bilim insanları bu açıklamaya şüpheyle bakıyor ve kültürel değişimin göç hareketleri ile ilgili olabileceğini düşünüyordu. Cevapları bulmak isteyen araştırmacılar İsrail’deki söz konusu mağaraya yani Peqi’in mağarasına başvurdular. Mağaranın bundan 6500 yıl öncesinin Yukarı Galilesine ilişkin örnekler barındırdığını biliyorlardı.
Tarih öncesi atalara ilişkin muammayı çözmek
Peqi’in doğal bir mağara ve yaklaşık olarak 17 metre uzunluğa ve 5 ile 8 metre arasında bir genişliğe sahip. Mağarın içinde süslenmiş kavanozlar ve ölülere sunulan süslemeler bulunuyor. Yüzlerce kişiye ait iskeletlerle birlikte düşünüldüğünde bu mağaranın civarda yaşayan Kalkolitik dönemi insanları için bir tür mezarlık olduğunu kestirmek zor değil.
İsrail'deki Kinneret Koleji Galile Arkeolojisi Enstitüsü arkeologlarından Dina Şalem’e göre mağaradan elde edilen buluntular ve bulgular incelendiğinde hepsinin bölgeye özgü kalıntılar olmadığı anlaşılıyor.
“Mağaradaki bazı buluntular şüphesiz ki bölgenin geri kalanındakileri andırıyor ama başka bazı buluntular da uzak bölgelerle burası arasında bir kültürel alışveriş olduğunu gösteriyor” diyor Şalem. Harvard Üniversitesinde Organizmik ve Evrimsel Biyoloji bölümü doktora adaylarından Eadaoin Harney, elektronik postayla bize verdiği cevaplarda sanatsal tarz açısından bakıldığında bu farklı buluntuların Yakın Doğu’nun daha kuzey bölgelerindeki tarza daha yakın olduğunu belirtti.
Bilim insanları mağaradan çıkardıkları toplam 48 adet iskelet kalıntısını DNA testine gönderdiler ve bunlar üzerinde yapılan çalışma sonucunda 22 farklı bireye ait genomlar yeniden yapılandırıldı. Bu sayılar bile araştırmayı, Yakın Doğu’daki en geniş genetik araştırmalardan birisi haline getirmeye yetiyor.
Mavi gözler ve açık ten
Araştırmacılar bu 22 kişinin kuzeyde yaşamış olan insanlarla ortak genetik özellikler paylaştıklarını buldular. Buldukları bu genler daha önce Güney Levant’ta yaşayan çiftçilerde görülmüyordu. Örneğin bir kişinin gözlerin mavi olmasından sorumlu olan alelenin (bir genin iki veya daha fazla alternatif türevi) alınan DNA örneklerinin % 49’unda bulunduğu görüldü. Bu da mavi gözün Yukarı Galile’de yaşayan insanlar arasında yaygınlaştığını gösteriyor. Araştırmanın yazarlarına göre buna benzer bir başka alele ise açık tenin de yerel nüfus arasında yaygınlaştığına ilişkin ipuçları içeriyor.
“Hem göz, hem de deri rengine ilişkin özellikler birden fazla alele arasındaki karmaşık etkileşimlerle belirleniyor ki çoğunu tanımlamış olsak da henüz hepsini tanımlamış değiliz” diye açıklıyor Harney.
“Çalışmamızda öne çıkardığımız iki alelenin açık ten rengi ve göz rengi ile ilişkili olduğu zaten biliniyordu. Bu sebeple her ikisi de antik DNA çalışmalarında farklı insan topluluklarının dış görünüşlerini anlama çabalarında kullanılıyordu” diye de ekliyor.
Harvey birden fazla alelenin bireylerdeki göz ve ten rengini etkileyebildiğini hatırlatıyor ve bu sebeple bilim insanlarının bir bireyin dış görünüşünü tanımlayan pigmentleri kesin ve emin bir şekilde tanımlayamadıklarını hatırlatmaktan da geri kalmıyor.
Bilim insanlarının mağaradan elde ettikleri örneklerden öğrendikleri bir başka bilgi ise bir yandan insan gruplarındaki genetik çeşitliliğin zaman içerisinde arttığı, bir yandan da gruplar arasındaki farklılıkların giderek azaldığı oldu. Araştırmacılara göre bu durum yoğun insan göçü yaşandıktan sonra tipik olarak rastlanan bir gelişme.
Dinamik bir geçmiş
İllinois’deki Wheaton Üniversitesi Arkeoloji Bölümü profesörlerinden Daniel Master’a göre geçmişte yaşamış insanlara ait DNA’lar sundukları bu tür bulgularlarla bizlere antik dünyanın ne kadar dinamik bir yer olduğu ve o Dünya’da çok farklı ve çeşitli insan topluluklarının yaşadığını gösteriyor.
Çalışmaya katılan araştırmacılardan birisi olan Master “Kalkolitik döneme ilişkin en temel sorularımızdan birisi Galile’deki insanların Be’ersheva Vadisi, Ürdün Vadisi veya Golan Tepelerindeki insanlarla ne kadar ilişkili olduğuydu” diyor araştırmada katkısı olan Master.
“Peqi’in mağarasındaki kalıntılara ilişkin bu yayın bu bölgeler arasında önemli kültürel bağlantılar olduğunu gösterdi, ama bir sonraki aşamada bu bağlantıların aynı zamanda genetik boyutu olup olmadığını görmek de ilginç olacak” diye ekliyor.
Şalem araştırmaya ilişkin duyuruda Kalkolitik dönem insanlarında görülen belirgin kültürel değişime sebep olan temel etkenin ne olduğuna ilişkin uzun zamandır süre gelen tartışmayı da sonlandırdığını belirtiyor ve ekliyor “Artık bu etkenin göç olduğunu biliyoruz.”
Araştırma Nature Communications’da 20 Ağustos tarihinde çevrim içi olarak yayınlandı.
Yazan : Mindy Weisberger
Tercüme: Melih R. Çalıkoğlu
Kaynak : livescience.com
İlk Yayın Tarihi: 24 Ağustos 2018