4.600 kilometre uzaklıkta Himalaya dağlarında 5.600 metre yükseklikteki iskeletleri 14 Osmanlı vatandaşının sırrı bir türlü çözülemiyor. @uzakevrenler #gizem #kayıp_insanlar #tarih
Türkiye'ye kuş uçuşu 4.600 kilometre uzaklıkta, Hindistan'da Himalaya dağlarının yükseklerinde, en yakın köye 4,5 günlük yürüme mesafesinde ilk görünüşte iddiasız bir buzul gölü var, Roopkund. Göl ilk bakışta insanı büyüleyen bir manzaraya sahip. Sert kayaların ve taş döküntülerinin ortasında kristal berraklığında büyük bir su birikintisi. Güzelliğine rağmen gölün bu sert coğrafyada istisnai rastlanan bir manzara oluşturduğunu söylemek mümkün değil. Eğer gölün içine ve etrafına saçılmış yüzlerce insan iskeleti olmasaydı Roopkund gölü hakkında anlatacak pek fazla bir şey de yoktu.
Yapılan sayımlara göre bu kemikler sayıları toplamda 300 ile 800'ü bulan kişilere ait. İskeletlerin varlıkları bir orman korucusu tarafından 1942'de bulunup, duyurulmadan önce dünya tarafından bilinmiyordu. Geçen 70 yıl içinde bu iskeletlere ait gizem aydınlatılamadı. En son 2019 yılında kemiklerden elde edilen genetik materyal üzerinde yürütülen antik DNA çalışmaları bu gizemi çözmek yerine daha da yoğunlaştırdı. Nature Communications dergisinde yayınlanan bir araştırmada gölde bulunan iskeletlerden en az 14'ünün Güney Asyalı olmadığını ortaya çıkardı. Daha da ilginci bu bireylerin modern Doğu Akdeniz halklarının genleri ile benzer bir genetiğe sahip oldukları anlaşıldı.
Üstüne üstlük bu Doğu Akdenizli bireylerin diğer yüzlerce cenazeye göre çok daha yakın bir dönemde 1800'lü yıllarda ölmüş olduları anlaşıldı. Gölde bulunan diğer pek çok cenaze M.S 8. yüzyıl gibi eski dönemlere tarihleniyor. Şimdi kafaları kurcalayan soru şu?
Bu Doğu Akdenizlilerin 1.800'lü yıllarda Hindistan'da Himalaya dağlarının kuş uçmaz kervan geçmez bir köşesinde 5 bin metre yükseklikte bir dağ gölünde ne işleri vardı? Ve hayatlarını nasıl kaybetmişlerdi?
Ölümcül Sırt
Bu sorular The New Yorker yazarı Douglas Preston ile Preston ve Princeton Üniversitesi antropologlarından Agustin Fuentes tarafından New Mexico İleri Araştırmalar Okulu tarafından düzenlenen webinar sırasında da soruldu.
Roopkund gölünün hikayesi geçmişi araştırırken neden birden fazla kanıt kaynağının araştırılması gerektiğini ortaya koyuyor. Bulunan kemikler gerçekten gizemli : aralarında hem kadınlar, hem de erkekler var, pek çoğu genç yetişkinler, aralarında yüzlerce yıl bulunan farklı zamanlarda ölmüşler.
Göle yürüme 4,5 günlük mesafede olan köyde anlatılan sözlü tarih burada geçen olaylara biraz ışık tutuyor. Göl Nanda Devi denilen Hindu tanrıçası Parvati'nin tecellilerinden birisine yapılan hac seyahat yollarının üzerinde yer alıyor. Yerel efsanelere göre uzaklarda yaşayan bir kral Nanda Devi'yi kızdırmış ve böylece kralın ülkesine kuraklık hakim olmuş. Tanrıçayı mutlu etmek isteyen kral ve arkadaşları bir hac ziyareti için yola çıkmışlar ve yolları şu anda Hindistan'ın Uttarakhand eyaletinde bulunan Roopkund gölüne düşmüş. Ama aptal kral yolda kendini eğlendirmek için yanında dansçılar ve eğlenceler getirmiş ki bu Nanda Devi'yi daha kızdırmış. Bunu krala ödetmek isteyen Nanda Devi dehşetli bir dolu fırtınasıyla kralı ve onunla gelen yüzlerce kişiyi öldürmüş. Hikaye bu şekilde devam ediyor.
Bu hikaye göründüğü kadar gerçek dışı olmayabilir. Roopkund'da bulunan iskeletlerin bazılarının kafataslarında çarpma ile oluşmuşa benzeyen çatlaklar bulundu. Bu kişilerin çoğunun nasıl öldüğüne ilişkin şu ana kadar yürütülebilen en iyi tahmin, gölün hemen üstündeki sırtta dolu fırtınaları da dahil olmak üzere feci fırtınalara yakalandıkları. Hayatını kaybedenlerin pek çoğu aşırı soğuğa maruz kalarak ölmüş gibi. Cesetleri gölün içinde veya kenarında birikmiş. Bu muhtemelen cenazelerin sırttan aşağı yuvarlanmış olması veya ara sıra meydana gelen küçük çığların sürüklemesi ile gerçekleşmiş olabilir.
Bitmeyen Gizem
İnananlar günümüzde de Nanda Devi'ye yaptıkları hac yolcluğu sırasında Roopkund gölünden geçiyorlar. (Görsel: Vishwas Krishnamurthy/Shutterstock)
Bütün bu teorilere rağmen, bir grup Doğu Akdenizli'nin 1.800'lü yıllarda Himalayaların bu kadar uzak bir köşesinde ne yaptıkları halen anlaşılabilmiş değil. Preston'a göre bu kişilerin hayatını kaybettiği dönemde bu kadar uzaklara bir keşif gezisi yapıldığına ilişkin bir tarihi kayıt da bulunmuyor.
Buna rağmen bulgular antik DNA çalışmalarının sınırlarını da gösteriyor Fuentes'e göre. Yapılan genetik analizler iskeletleri bugün yaşayan günümüz hakları ile karşılaştırıyor. Ama geçen iki yüzyıl içinde insanlar çok fazla hareket etmiş olabilirler. Bu da bu ölülerin tam olarak nereden geldiğini biraz belirsizleştiriyor. Fuentes'e göre belki de bu kişiler doğrudan Doğu Akdeniz'den gelmediler. Belki de gerçekten Roopkund civarında yaşıyorlardı ve tek özellikleri daha sonra Doğu Akdeniz'i dolduracak insanlarla ortak atalara sahip olmaktı.
Buna rağmen bu Akdenizli gibi görünen kişilerin gölde ölen diğerleri ile bir akrabalıkları olduklarını gösteren bir DNA kanıtı da bulunmuyor. 2019'da yapılan analizler bu grubun farklı bir yemek alışkanlığına sahip olduklarını, genetik olarak Güney Asyalı gibi görünen diğerlerine göre daha az darı tükettiklerini gösteriyor.
Bütün bu gizemin içinde bir başka teori ise Roopkund'da hayatını kaybeden bu grubun Büyük İskender'in binlerce yıl önce bölgeyi işgal eden ordusundan gelen izole bazı yerel halklardan oldukları. Harvar dÜniversitesi genetikçilerinden David Reich ve arkadaşlarının 2019 yılında yazdıkları bir makaleye göre Pakistan'da yaşayan Kalaşlar isimli bir etnik grup, genetiklerinin bir kısmını bu antik fatihlerden almış gibi görünüyorlar. Ama sorun şu ki Roopkund gölünde bulunan Doğu Akdenizlilerin DNA'sı, Kalaşların ki gibi Güney Asya ve Akdeniz genetiklerinin karışımından oluşmuyor. Kalaşlar Büyük İskender'den beri geçen 2.300 yıl içinde Güney Asya hakları ile tamamen karışmış bir halk. Öte yandan yerel halka karışmadıkları anlaşılan Roopkund gölü grubunun kalıntılarında yakın akraba evliliğinin de izleri bulunamadı. Yani bu insanlar yüzlerce yıl kapalı bir bölgede yakın akraba evliliği ile devam eden bir toplumdan da gelmiyorlar.
Makelenin yazarlarının vardıkları sonuç bizi aynı gizeme götürüyor "Farklı bulguları ve kanıtları bir araya getirdiğimizde elde ettiğimiz veriler bize DNA örneği alınan bu kadın ve erkeklerin gerçekten de Osmanlı döneminde ve Osmanlı siyasi etki alanı içerisinde Doğu Akdeniz'de doğmuş kişiler olduğunu gösteriyor." Araştırmacılara "bu kişilerin yemek alışkanlıkları incelenidiğinde, deniz ürünleri değil karasal ürünler tükettikleri, bu sebeple karasal bir bölgede yaşadıkları ve bir şekilde Himalayalardaki bu bölgeye gelip, burada hayatlarını kaybettikleri" sonucuna varıyorlar. "Sonuç olarak Himalayalara hac yapmak amacıyla mı, başka bir sebeple mi geldikleri gizemini korumaya devam ediyor" diyerek görüş bildiriyorlar.
Preston'a göre bu gizemin çözülememiş olmasının kısmi sebeplerinden birisi de hala alanda yeterince araştırma yapılmamış olması. Göl nispete popüler bir yürüyüş yolu üzerinde ve onlarca yıldır gelip geçenler kemiklerin yerini değiştirmiş, üst üste yığmış ve hatta bir kısmını çalmışlar. Çalkantılı hava şartları ve yüksek irtifa burada araştırma yürütülmesini de zorlaştırıyor.
Bu durum yakında değişebilir. Preston The New Yorker'daki makalesinde Roopkund'da araştırma yapmaya çok istekli Hindistan'daki Deccan Koleji biyoarkeologlarından Veena Mushrif-Tripathy ile bir röportaj yapmış. Mushrif-Tripathy gölün içinde hiç dokunulmamış başka cesetler olabileceğinden ümitli. Gölün buzlu ve soğuk sularında kemikler kadar yumuşak dokular ve hatta bazı eşyaların bile korunmuş olabileceğini düşünüyor. Araştırmacılar böyle bir keşif gezisi düzenleyebilirse bu gölde ölmüş insanların bir kısmının hayat hikayelerini de ortaya çıkarabilirler.
NOT: Genetik sonuçlara göre Doğu Karadenizli olan bu makalenin çevireninin söz konusu 14 kişiden 2'siyle doğrudan akrabalık, 7'siyle ise yakın akrabalık ilişkisi bulunduğunu ekleyelim.
Yazan : Stephanie Pappas
Çeviren: Melih R. Çalıkoğlu
Kaynak : livescience.com
İlk Yayın Tarihi: 14 Şubat 2021
Comments